Kocabaş: Kanla, Canla Kazanılan Cumhuriyetimize Sahip Çıkalım
Silivri SİAD Başkanı Hakan Kocabaş, bugün konuk olarak katıldığı İş Dünyası programında Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki sanayileşme çabalarını değerlendirdi. Dinleyicileri tarihimizin derinliklerine götüren Kocabaş, 'Nice zorluklar içinde bu eşsiz toprakları bize armağan eden başta Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, çalışma arkadaşlarını, mücadele sırasında yaralı taşıyanından yarayı pansuman eden hemşiresine, cepheye ellerinde mühimmat taşıyan büyük annelerimizden kınalı kuzulara kadar herkese müteşekkir olduğumuzu bir kez daha söyleyelim. Elleri yağlar içinde devrim otomobillerini yapanları da, ona köstek olanları da, 1938 öncesinde 31 yılında yapılan ilk 5 yıllık plana köstek olanları da, kendi çıkarları uğruna ülkeyi satanları da unutmamalıyız. Çanakkale ruhunu da, köy enstitülerinin katkılarını da unutmamalıyız. Biz tarihimizin her anını sevmeli, sahip çıkmalı ve övünmeliyiz ama birlik olmayı, farklıklarımızla birbirimizi sevmeyi bilmeliyiz. Ne olursa olsun vatan, devlet söz konusu olunca yumak olup bir arada olmayı başarmalıyız' dedi.
Silivri Sanayici ve İş Adamları Dernek Başkanı aynı zamanda Çağ Kabara fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Kocabaş, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na denk gelen günde Küpe FM’de yayımlanan İş Dünyası programına konuk oldu. Bu anlamlı güne özel olarak gerçekleştirilen sohbette Kocabaş, radyo sunucusu Turhan Alyakut’un soru ve görüşleriyle Cumhuriyet’in ekonomimize katkılarını değerlendirdi.
“BEN BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN BİR PARÇASIYIM DİYEN HERKESİN CUMHURİYET BAYRAMI’NI KUTLUYORUM”
TURHAN ALYAKUT: Cumhuriyetimizin kurulduğu bu özel günde sizi ağırlıyoruz. Hakan bey, hoş geldiniz yayınımıza…
HAKAN KOCABAŞ: Dernek Başkanı olarak bana 29 Ekim’e denk gelen bu özel günde bir kez daha sohbet etme imkanı verdiniz. Öncelikle dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın, ‘Ben büyük Türk milletinin bir parçasıyım’ diyen herkesin Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.
“BİZİM TARİHİMİZDE 29 EKİM 1923 ÇOK ÖNEMLİDİR”
TURHAN ALYAKUT: 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Cumhuriyetin ilk dönemindeki sanayileşme çabalarını konuşalım istedik. Cumhuriyetin ilk döneminde bu çalışmalar nasıldı, neler yapılmış? Biraz anlatır mısınız bize?
HAKAN KOCABAŞ: Derneğimizi, ekonomiyi, üyelerimizi, sanayi perspektifini, sivil toplumu anlatmak kolay olabilirdi aslında ama Cumhuriyet ve sanayiyi girift olarak anlatmak bir akademik anlatım gerektirir diye düşünüyorum ama elimden geldiğince, dilim döndüğünce, dağarcığım yettiğince Cumhuriyetimizin ekonomiye katkısına, kısaca nasıl bir gelişim geçirdiğini ve özellikle sancılı ilk yılları yani başlangıcı birkaç cümleyle ifade etmeye çalışayım. Milletlerin tarihlerinde önemli günleri vardır. Bunların bazıları daha da önemlidir. Bizim tarihimiz için 26 Ağustos 1071 önemlidir, 29 Mayıs 1453 önemlidir ve 29 Ekim 1923 çok önemlidir. Yeni bir Türk devletinin ilelebet süreceğine inandığım Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihinden önemli bir tarih olamaz kanımca. Tabi biz dünya tarihine çok uzunca bir süre hükmetmiş bir imparatorluğun torunlarıyız. Ben tarihimle de her daim gurur duymuşumdur o ayrı ama bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi olmaktan duyduğum gururu, feraseti ve tüyler ürperten duyguyu anlatmam kolay değil aslında.
“OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN ÇÖKÜŞ DÖNEMİNE GİRİŞİYLE BİRLİKTE ÖZELLİKLE EKONOMİK HAYATTA ÖNEMLİ YİTİMLER OLMUŞ”
TURHAN ALYAKUT: Cumhuriyet dönemine göz atmadan önce belki onun hemen öncesinde Osmanlı’nın son dönemine bakmak gerekiyor galiba…
HAKAN KOCABAŞ: Evet, kesinlikle katılıyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemine girişiyle birlikte özellikle ekonomik hayatta önemli yitimleri olmuş. Beşeri hayatta, bilim ve gelişimlerde çok geri kalmış, gelişen Batı’nın arkasında tökezlemiştir. Bunların başında da sanayideki geri kalmışlık, ekonomideki dengesizlik gelmiştir. Tam yeri gelmişken ben burada sizlerle Mustafa Kemal Atatürk’ün bir demecini paylaşmak istiyorum ki geçmişi tam olarak algılayalım: “Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasi, askeri, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim milli yaşamımızda ve milli tarihimizde de tamamen belirmiş bulunmaktadır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya mağlubiyetler, yokluk ve felâketler, bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiye’mizi lâyık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir.” Bu sözleri büyük Atatürk söylüyor. Bugün tıpkı benim söylediğim gibi herkes tarafından söylenebilir ama bu sözler tam 96 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiş sözler ve sanki bence bugünün sözleri gibi…
“1830 İLE 1913 YILLARI ARASINDA ÖNEMLİ EKONOMİK GELİŞMELER KAYDEDİLMİŞ ANCAK CILIZ KALMIŞ”
TURHAN ALYAKUT: Yayın öncesinde konuştuğumuz gibi bu sözlerde bir kez daha Atatürk’ün her konuda ne kadar öngörülü bir kişi olduğunu gösteriyor. Peki Osmanlı döneminde sanayi alanında ne tür çabalar olmuş?
HAKAN KOCABAŞ: Bizim tarihimiz kesit olarak alınamaz ama Osmanlı İmparatorluğu zamanında da bir takım gelişmeler yapılmış. Bunların başında da 1830 ile 1913 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda da sanayileşme çabalarının olmasıdır. Ordunun ihtiyaçları için öncelikle Feshane kurulmuştur. İzmit ve İslimiye’de çuval fabrikaları imalata girmiştir. Zeytinburnu ve Hereke Dokuma fabrikaları, Tophane, Beykoz, İnce Köy porselen fabrikaları, Yıldız çini fabrikası gibi fabrikalar kurulmuştur. Özellikle 1913 yılına kadar milli sermaye ile toplam 46 adet yabancı sermaye ile de 39 adet müessese ekonomiye kazandırılmıştır. Mesela Tophane-i Amire, Barut Fabrikası, Beykoz Kağıt Fabrikası, Yedikule İplik, Beykoz Cam gibi fabrikalar kurulmuştur evet ama Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu dar boğaz ile sanayideki hamle çok cılız kalmıştır. İşgal ile de bunların çoğu kullanılamaz hale gelmiştir. Bu tabloyu çizmeden yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin durumunu anlatmak zor olur diye düşünüyorum. Bu sebeple durumun kısaca özetlenmesidir biraz evvel anlattıklarım. Tabi bu kısa özetin arkasından anlatacaklarım da 1920 sonrası hemen hemen her şeye baştan başlayan bir milletin ve hala henüz kurulamamış bir devletin önemli çaba ve kararlılığıdır.
“İZMİR İKTİSAT KONGRESİ, HER KONUDA GENİŞ BİR PERSPEKTİF İLE ÜLKENİN KURULUŞUNUN BİR YOL GÖSTERİCİSİ OLMUŞTUR”
Düşünün savaştan yeni çıkmış yoksul bir millet, tam rüştüyetini ispatlayamamış bir meclis. Mustafa Kemal Atatürk burada da önemli bir devlet adamlığını sergiliyor. 17 Şubat tarihinde 1135 delegeden oluşan İzmir İktisat Kongresi’ni topluyor. Milletin her kesiminin temsil edildiği kongrede çok önemli olan Misak-ı İktisadi Esasları kabul edilmiştir. Alınan kararlar esas itibariyle ülkenin sanayisi ve ekonomisi için alınmış olsa da kesintiye uğramış olan Lozan görüşmelerine de önemli bir itici kuvvet olmuştur. İzmir İktisat Kongresi kararlarını kısa zamanda anlatmak kolay değil. Buna belki ayrıca bir program gerekir ama tarımdan asayişe, maliye, ulaştırma, vergi, bankacılık, sanayi, ekonomi, işçi haklarına kadar her konuda geniş bir perspektif ile ülkenin kuruluşunun bir yol göstericisi olmuştur. Bu sebeple İzmir İktisat Kongresi, bir dönüm noktasıdır. Türk milletine de, uluslararası topluma da kesin ve net bir duruş gösterilmiştir. Bu da yeni devletimiz her alanda özgür ve ancak milletinin iradesiyle hareket edecektir demektir. Atatürk şöyle diyor yine: ‘Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayati kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur. Ekonomik hayatın etkinlik ve canlılığı, ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, demiryollarının, limanlarının durumu ve derecesiyle orantılıdır. Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.’ Bu beyan Cumhuriyetin ilanıyla aslında nasıl bir gelişme hamlesi başlatıldığını, her alanın nasıl ele alındığını, açık, net ifade ediyor.
“İMKANSIZLIKLAR VE DÜNYA EKONOMİK KRİZİNE RAĞMEN YENİ CUMHURİYETİN YATIRIM HAMLELERİ OLMUŞTUR”
TURHAN ALYAKUT: Cumhuriyet’in ilk dönemindeki sanayileşme çabalarına göz attığımızda onu çeşitli dönemlere ayırabilir miyiz?
HAKAN KOCABAŞ: Evet. İktisat Kongresi özellikle bir alt yapı olmuştur. Bu alt yapının ışığında DA hamleler başlamış. Birazdan vereceğim rakamları özellikle 1924 ve 1938 yılları aralığından aldım çünkü felaketi tüm zerresinde hmiş bir millet ve büyük bir kriz içinde dönen bir dünya ekonomisinin tam ortasında olan yeni bir devletin yapabilecekleri en fazla bunlar olabilirdi. Üstelik Amerika Birleşik Devletleri’nde Kara Perşembe olarak adlandırılan ve dünyada başlayan 1929 Dünya Ekonomi Krizi vardı. Tüm bunlara rağmen yeni cumhuriyetin sanayi ve ekonomi hamleleri başladı. İlk temeller de 1924 yılında atılmaya başlandı. Burada ben özellikle bazı fabrikaları önceledim çünkü gerçekten Türkiye için çok önemliydi bunların yapılması. Mesela 1924 yılında Ankara’da Tüfek Fabrikası, Gölcük Tersanesi kuruluyor. Çok önemli bir hamle. 1925’te Şakir Zümre fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası ve Kayseri Tayyare Fabrikası kuruluyor. Burada özellikle bir parantez açmak istiyorum. Kayseri Tayyare Fabrikası, Otomobil ve Motor A.Ş. adında 15 Ağustos 1925 yılında Alman Yunker firmasının ortaklığıyla kuruluyor ve 1927 yılında da uçak üretebilir hale geliyor. 10 yılda 5 ayrı tipte 134 tane uçak üretiyor ki bu o andaki Türkiye Cumhuriyeti için bence muhteşem bir gelişme. 1926 yılında Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası ve Kırıkkale Mühimmat Fabrikası kuruluyor. 1927’de Bünyan Dokuma Fabrikası, Eskişehir Kiremit Fabrikası, 1928 yılında Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası, Ankara Çimento Fabrikası, 1929 yılında Ankara Havagazı Fabrikası, İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası, 1930 yılında y Kayaş Kapsül Fabrikası, Nuri Killigil Tabanca Havan Mühimmat Fabrikası, 1934 yılında Eskişehir ve Turhal Şeker Fabrikaları, Konya Ereğli Bez Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Bursa Süt Fabrikası, İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası, Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası, Keçiborlu Kükürt Fabrikası, Isparta Gül Yağı Fabrikası, yine Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları, Kayseri Bez fabrikaları yine bu yılın önemli yatırımları arasında. Ben 1935 yılındaki yatırımları da çok önemsiyorum; Bursa Merinos Fabrikası, Gemlik Suni İplik Fabrikası, Zonguldak Taş Kömürü Fabrikası ve hakikaten tüm dünyanın örnek aldığı Nazilli Basma Fabrikası. Burada da bir parantez açmak istiyorum. Nazilli Basma Fabrikası o dönemde kurulduğunda gerçekten bütün dünyaya örnek olmuş. O zamanki dönemde teknoloji ile donatılıyor. Dokuma, basma, desen, gravür ve baskı bölümlerinden oluşuyor. Günlük ortalama 60 bin metre dokuma yapıyor. O günkü dönemde tabi çok yüksek bir rakam ama esas özelliği sosyal ve içtimai alanda olan özelliğiyle. Balo salonundan sinemasına, halk evinden korosuna, spor sahalarından Ar-Ge bölümlerine kadar devrinin en sosyo-kültürel-ekonomi projesidir. Bu yönden bakmakta fayda var. Dünyaya örnek olmuş bir fabrika tipidir ve ilk Türkiye’de bu tip bir uygulama yapılmıştır. Devam edeyim kaldığımız yerden… 1936 yılında Ankara Çubuk Barajı kuruluyor. Barut, Tüfek, Top Fabrikası, Malatya Sigara Fabrikası ve Nuri Demirağ Uçak Fabrikası kuruluyor. Burada geniş bir parantez açmak istiyorum. İçimi cız eden bir durum var. Tamamen Nuri Demirağ’ın çabalarıyla kuruldu. 1936 yılında tek motorlu uçak üretildi. 1938 yılında Türkiye’nin ilk yolcu uçağı NUD-38 üretildi. 1944 yılında bu uçaklar Dünya Havacılığı A Sınıfına alındı. Bu çok önemli bir şey. Bugün bir uçak üretseniz A sınıfına alınması belki seneleri alacak. NUD-38 saatte 325 km hız ve 1000 km menziliyle üretilmiş bir uçaktı. Gel gelelim Türk Hava Kurumu, uçak alımından vazgeçti. Sanıyorum uçakların üç tanesi Hollanda’ya ambulans uçak olarak verildi. Bu bizi yaralayan önemli zamanlardan bir tanesi…. 1936 yılında Bitlis Sigara Fabrikası, 1937’de Malatya Bez ve Karabük Demir Çelik Fabrikası kuruldu. Burada da ufak bir saptama yapmak istiyorum. Bugün Karabük Demir Çelik Fabrikası hala ekonomimize önemli hizmetler veren bir fabrikadır. Kendi kaynaklarımızın yanında bir de aynı zamanda 2,5 milyon sterlinlik İngiliz kredisiyle yapıldı. Yine 1938 yılında İzmir Klor Fabrikası ve Sivas Çimento Fabrikası kuruldu.
“İYİ Kİ BÖYLE GÜZEL BİR LİDER ÇIKMIŞ”
Kısaca bir özet yapacak olursak 1933-1939 yılları arası işletme sayısı 36’dan 111’e çıktı. 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi %152, toplam sanayi üretimi %80 artmıştır. Kömürde %100, kromda %600, diğer madenlerde 200 artışlar olmuştur. Demir üretimi hiç yokken fabrika kurulmuş ve 180 bin tona ulaşmıştır. İyi ki böyle güzel bir lider çıkmış ve bu güzel toprakları tekrar inşa etmiş.
“BUGÜNKÜ TABLODA DEVASA BİR TÜRKİYE GÖRÜYORUZ”
TURHAN ALYAKUT: Bu güzel ülkenin kurucularına her zaman saygı göstermeliyiz. Çünkü hak ediyorlar. Anlattığınız şeyler bize masal gibi geliyor ama imkansızlıklar içinde tarihe yazılan başarıların hepsi ayrı bir değer. İbretlik verici rakamlar ve bilgiler paylaştınız. Peki bugüne geldiğimiz zaman nasıl bir tablo çıkıyor?
HAKAN KOCABAŞ: Bugün elbette devasa bir Türkiye’yi görüyoruz. Bu tabi tüm cumhuriyet dönemine hizmet etmiş herkesin emeği. Ben bunun için müteşekkirim ama bir iki karşılaştırmayla veri ortaya koymak istiyorum. Mesela 1923 yılında nüfusun %75’i köyde yaşarken, bugün ancak 7.5’i köyde yaşıyor. O zaman ihracat 51, ithalat 87 milyon dolarken bugün ihracatımız 180, ithalatımız 200 milyar dolar. Tabi bu rakamlar bize gurur veriyor ama çok daha iyi olması lazım. O zaman 45 dolar olan kişi başı milli gelir bugün 10 bin dolar civarında. Bu rakamlar bile cumhuriyetimizin gelişimini gösteriyor.
“ÇOK DAHA İYİ OLACAĞIZ”
Bugün artık yine özümüze dönüyoruz. Bir hamlemiz var. Kendi uçağını yapmaya başlayan, ilk 20 ekonomi arasında olan, 3 milyon 600 kobisiyle üretim yapan, 85 bin firmasıyla ihracat yapan, bölünmüş yollarıyla ülkenin her yerine ulaşan bir ülke haline geldik. Çok daha iyi olabilir miydik evet. Gelecek günlerde çok daha iyi olacağımıza da inanıyorum. Buna sadece ben inanmıyorum. Bakın Atatürk de inancını nasıl anlatıyor ve kimlere inandığını nasıl söylüyor ben bir de o sözü söylemek istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli. Fakat zekânı unut! Daima çalışkan ol..."
“ÜRETMEKTEN BAŞKA YOLUMUZ YOK”
Evet çalışmaktan, üretmekten başka yolumuz yok. Aydınlık, müreffeh bir Türkiye için el ele, birlikte üretmeliyiz. Her alanda, bilimde, teknikte, sanatta, sanayide, hayatın her alanında üretmeliyiz.
“TARİHİMİZLE ÖVÜNMELİYİZ”
Nice zorluklar içinde bu eşsiz toprakları bize armağan eden başta Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, çalışma arkadaşlarını, mücadele sırasında yaralı taşıyanından yarayı pansuman eden hemşiresine, cepheye ellerinde mühimmat taşıyan büyük annelerimizden kınalı kuzulara kadar herkese müteşekkir olduğumuzu bir kez daha söyleyelim. Kanla, canla kazanılan cumhuriyetimize sahip çıkalım. Elleri yağlar içinde devrim otomobillerini yapanları da, ona köstek olanları da, 1938 öncesinde 31 yılında yapılan ilk 5 yıllık plana köstek olanları da, kendi çıkarları uğruna ülkeyi satanları da unutmamalıyız. Çanakkale ruhunu da köy enstitülerinin katkılarını da unutmamalıyız. Biz tarihimizin her anını sevmeli, sahip çıkmalı ve övünmeliyiz ama birlik olmayı, farklıklarımızla birbirimizi sevmeyi bilmeliyiz. Ne olursa olsun vatan, devlet söz konusu olunca yumak olup bir arada olmayı başarmalıyız.
“TÜM VATANDAŞLARIMIZA NİCE GÜZEL CUMHURİYET BAYRAMLARI DİLİYORUM”
TURHAN ALYAKUT: Her bir konuğum birbirinden değerli ve bana çok şey kattılar ama şunu söylemeliyim ki bugüne kadar yaptığım İş Dünyası programı içerisinde bunun gibisi olmadı ve olmayacak. Çok özel bir programdı. Hakan bey bize sadece rakamlar vermedi, Atatürk’ün sözlerini de aktardı. Çok özel bir programa imza attık. Hakan bey yayını kapatmadan önce son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
HAKAN KOCABAŞ: Sözleriniz için çok teşekkür ediyorum. Atatürk’ün son bir sözüyle konuşmamı noktalamak istiyorum: “Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir şeye ihtiyacımız var çalışkan olmak. Servet ve onun doğal sonucu olan bolluk, rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. Yaşamak demek çalışmak demektir. Türk öğün, çalış, güven!” Cumhuriyet Bayramı’nızı kutluyorum. Tüm vatandaşlarımıza nice güzel Cumhuriyet Bayramları diliyorum.”
Haber : Batuhan GÜÇLÜ