Yazıcı: Bence İmar Barışı Tamamen Yanlış Bir Uygulamaydı!

ABONE OL

Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği'nin katkılarıyla Küpe FM'de yayımlanan İş Dünyası'nın bugünkü konuğu olan Simge Mimarlık İnşaat LTD. ŞTİ. Kurucusu aynı zamanda İnşaat Mühendisleri Odası Silivri Temsilcisi Mustafa Yazıcı, İmar Barışı ile alakalı değerlendirmesinde, 'Bence İmar Barışı tamamen yanlış bir uygulamaydı. Baştan itibaren tepki çekti ama maalesef uygulandı' ifadelerini kullandı.

Simge Mimarlık İnşaat LTD. ŞTİ. Kurucusu aynı zamanda İnşaat Mühendisleri Odası Silivri Temsilcisi, Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu ve Basın Komisyonu Üyesi, Silivri Dayanışma Platformu Üyesi Mustafa Yazıcı; 28 Ocak Salı, bugün, 09.30’da Küpe FM’de yayımlanan İş Dünyası programına konuk oldu. Radyo programcısı Turhan Alyakut’un soruları doğrultusunda kendisini tanıtan Yazıcı, meslek seçimi, çalışma hayatı ve deprem gündemi üzerine fikirlerini samimi bir şekilde paylaştı.
 
TURHAN ALYAKUT: İnşaat mühendisi olmaya nasıl karar verdiniz? Sonrasında şirketinizi nasıl kurdunuz? Bugünlere nasıl geldiniz genel olarak bahseder misiniz?

MUSTAFA YAZICI: 1963 doğumluyum. 1981 yılında üniversite sınavına girdim. Yakın çevremin çoğu mühendisti. Benim idealimde lise yıllarından itibaren hep mühendislik okumak olmuştur. O zaman üniversite sınavı iki etaplıydı ve ilk uygulaması bizim zamanımızda yapılmıştı. Sınavı kazandıktan sonra tercih listesini YÖK’e vermiştim. Sistem böyle işliyordu. Puanınıza göre yerleştiriliyordunuz. Tercihlerim arasında inşaat mühendisliğinin yanı sıra elektrik, elektronik ve makine mühendisliği de vardı. Benim puanım İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümüne karşılık geldi. Ben mühendis olmak istediğim için seve seve okula kaydımı yaptırmıştım ve bugünlere kadar geldik.

Silivri’ye gelişim 1994 yılında oldu. Konutlar Bölgesi’nde yapılan 420 konutluk bir kooperatifin şantiye şefi olarak Silivri’ye geldim. O inşaat teslim edildikten sonra da Simge Mimarlık İnşaat firmasını kurarak Silivri’deki meslek yaşantıma başladım. O günden beri de Silivri’de hem ikamet ediyorum hem de mesleki yaşantımı devam ettiriyorum.

TURHAN ALYAKUT: İstanbul Teknik Üniversitesi, Türkiye’de en iyi teknik eğitimi veren üniversitelerden bir tanesi. Günümüzde İnşaat Mühendisliği bölümünün olmadığı üniversite yok gibi neredeyse. Dolayısıyla çok fazla mezun veriyor. Bu kadar çok üniversitede bu kadar fazla inşaat mühendisliği bölümü olması sektör açısından bir avantaj mı yoksa eğitim kalitesini düşürür vb. kaygılarla bir dezavantaj mı?

MUSTAFA YAZICI: Tabi ki sektör olarak eğitim kalitesinin düşüklüğü, fiziki donanım yetersizliği, malzeme laboratuvarlarından yoksun bir üniversite hayatı geçirip diploma alan gencin, topluma ilk etapta tecrübesizliğini de katarsak verebileceği çok bir şey yok. Bu donanımların sahip olunduğu üniversitelerden mezun olanlar daha avantajlı oluyorlar. Bu konuda çok fazla bölüm açılmasını bende açıkçası yadırgıyorum. Öğretim elemanı eksikliği noktasında da büyük sıkıntılar var. Bizim zamanımızda bütün derslerimize profesörler girerdi hatta bazı derslerimize asistanlarıyla birlikte gelerek bize alıştırma soruları sorarak çalışmalarımızda da denetleyici pozisyonunda görev alırlardı. Şimdi bakıyorum doktor öğrencileri veya doktorların bölüm başkanı olduğu veya dekan yardımcısı olduğu üniversitelerimiz var. Dolayısıyla bunlar yarınlarımızda bir miktar sıkıntı yaratacak. İşte inşaat Mühendisleri Odası ve yaptığı çalışmalar burada devreye giriyor. Biz meslek içi eğitime çok önem veriyoruz çünkü biliyoruz ki üniversiteden mezun olur olmaz herkes aynı yetkinlikte değil, tecrübeli mühendislere göre. Bunların bir an önce meslek içi eğitimlerle belirli bir seviyeye getirilmesi gerekiyor. Bu konuda da ciddi kurslar ve meslek içi seminerleriyle destek vermeye çalışıyoruz üyelerimize. Meslek hayatına inşaat mühendisliği dalında devam etmek isteyen arkadaşlarımızın kendilerini yetiştirmesi adına internet kanalıyla ulaşabilecekleri çok fazla yayın var. Bizim zamanımızda sadece hocalarımızın yazdığı kitaplarla ve ders notlarıyla çalışırdık ama şimdi önlerinde çok büyük bir internet ağı ve çok fazla yerli yabancı kaynaklar var. İnşaat mühendisliği bölümü öğrencilerinin bu kaynaklardan mutlaka faydalanmaları ve bunu da pratikle güçlendirmeleri gerekiyor. Mühendislik formasyonu edinmiş, analitik düşünebilen gençlerin sayısının artması toplumumuzun ilerlemesi açısından bir avantaj olarak düşünülebilir ama mezun olduktan sonra muhakkak bu arkadaşlarımızın teknik becerilerinin geliştirilmesinde hem devletimizin hem de sivil toplum kuruluşlarının ve odaların gerekli desteği vermesi gerekiyor.
 
TURHAN ALYAKUT: Meslek statüsü açısından baktığımız zaman geçmiş dönemle bugün arasında inşaat mühendislerini nasıl değerlendirirsiniz?

MUSTAFA YAZICI: Benden de eskiye gidersek İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği üniversitenin ilk kurulan fakültelerinden biri dolayısıyla 1950’lerde en büyük hocalar hep bu fakülteden çıkmış çünkü diğer bölümler daha mevcut değilmiş.

TURHAN ALYAKUT: Bir parantez açayım Türkiye’yi yöneten siyasetçilerin büyük bölümü de oradan çıkmış.

MUSTAFA YAZICI: Doğrudur. Bunun sebebinin İnşaat Fakültesinin tamamen o yıllarda açılan kürsüsünde çok değerli yerli yabancı hocaların olduğu bir fakülte olmasından kaynaklanıyor. İkinci dünya savaşının şartları geçirilmiş bir ülke olması hasebiyle imar çalışmalarına çok fazla yoğunluk verilmesi gerektiği düşünülmüş, bunda da bir gelecek olduğu görülünce o zamanki gençler inşaat fakültesinde okumayı birinci tercih sıralarına koymuşlar. Bugüne geldiğimizde tedricen inşaat bölümünün fakülte ve mühendislik olarak daha gerilere kaydığını rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Gelir sınıfı olarak da benim takip ettiğim literatürdeki bilgiler ışığında şunu söyleyebilirim ki; inşaat fakültesini yazan öğrenciler genelde orta ve alt gelir sınıfına ait ailelerden geliyorlar ve çoğu Anadolu kökenli.

TURHAN ALYAKUT: Meslek statüsünden bahsettik biraz da inşaat sektöründeki mesleki etikten bahsedelim istiyorum. İşverenler gerçekten çalışanın mesleki etik konusundaki duyarlılığını önemsiyor mu yoksa başka kaygılar mı öne çıkıyor? Bu konuda neler söylersiniz?

MUSTAFA YAZICI: Etik konusu sadece inşaat sektörünün sorunu değil ülkemizde. Etik sorununun yaygınlaşarak toplumun bütün kesimini içine aldığını görüyorum. Bununla ilgili hepimiz üzülüyoruzdur diye tahmin ediyorum. Her sektörde etikle, ahlakla ilgili sorunlar gittikçe yaygınlaşıyor. İnşaat sektöründeki sorunları biliyoruz gündemimiz deprem olduğu için yıkılan binaları gördükçe içimiz cız ediyor ama aynı şekilde gıdada, sağlıkta, ilaç sektöründe ve bunları besleyen yan dal sektörlerde de etikle ilgili sorunlarımız var. Bugün kendisinin, ailesinin yemeyeceği gıdayı paketleyip satan bir firmayla içinde oturmayacağı bir binayı yapabilen müteahhit aynı sınıfa giriyorsa depremlerde hasar görmüş binasının ayıplarını sıvayla veya bir takım yarım yamalak güçlendirmelerle hallettiğini düşünüp bunu satmaya çalışan bir mal sahibi de bence etik davranmıyor. Bu sorun toplumun her kesiminde yaygınlaşmış durumda. Bu da bana ‘üzüm üzüme baka baka kararır’ atasözümüzü hatırlatıyor.

TURHAN ALYAKUT: Konu kendiliğinden depreme geldi. Bir kez daha tüm ulusumuza geçmiş olsun diliyoruz. Siz bir taraftan da Silivri Dayanışma Platformu üyesi olarak çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Yaşanan son depremle ilgili Silivri Dayanışma Platformu olarak geliştirdiğiniz bir proje var mı?
 
MUSTAFA YAZICI: Silivri Dayanışma Platformu, Silivri’nin karma bir yansıması olarak düşünebilir; inşaat mühendisleri, eğitimciler, sağlıkçılar var. Bende deprem vasıtasıyla bu platformun bir üyesi oldum. Deprem bugünün sorunu değil yılların sorunu ama maalesef alevlendiği zaman ilgimizi çekiyor. Deprem öncesini planlamamız lazım ama buradaki sivil toplum kuruluşunun deprem öncesini planlama, plan tadilatlarını yapma, kentsel dönüşüm noktasında insanlara bir yol gösterme anlamında çalışması pek mümkün değil. Bizim şu an için yaptığımız aslında depremden sonra oluşabilecek sıkıntıları göğüsleyebilecek gönüllü kadroları artırmak. Devlet şu anda kendi kadrolarıyla AFAD olsun, silahlı kuvvetler olsun mutlaka kendi planlamasını yapıyor ama gönüllülük esası da bütün dünyada çok önemli bir konu. Japonların her yıl gönüllü tatbikatlara katıldığı düşünülürse bizim de gönüllülük esasına dayalı sistemi mutlaka geliştirmemiz gerekiyor. Depremi hazır bir şekilde beklememiz bence birçok sıkıntının önüne geçebilecektir deprem sonrasında. Şu an yaptığımız çalışmalar bu noktada. Ben İnşaat Mühendisleri Odası olarak diğer kurumlarla birlikte deprem öncesinde kentsel dönüşüm konusunda ne yapılabilir, bunu nasıl hızlandırabiliriz, bunu konuşacak da bir platform oluşabilmesini isterdim. 

TURHAN ALYAKUT: Sizin de dediğiniz gibi olay yaşandıktan sonrasını düşünüyoruz. Bu tür sorunların yaşanmaması için Yapı Denetim Sistemi’nin daha işlevsel, daha doğru çalışıyor olması bu sonuca gelmemizi engeller mi?

MUSTAFA YAZICI: Yapı Denetim Sistemi ilk çıktığında sigorta sistemini de ihtiva ediyordu. Tarafları şöyle sıralayabiliriz; birisi işveren, birisi müteahhit, birisi de denetimci dersek dördüncü kesimde sigorta firmaları olacaktı. Ama o noktada maliyetin arttırılacağı ve riskin çok fazla olmasından dolayı sigorta firmaları bu işte yer almaktan imtina ettiler. İşin o kısmı çıkarıldı. Sadece işveren, yapı denetim firması ve müteahhit üçlemesinde görev aldılar. Onda da şöyle bir sıkıntı vardı; yapı denetim firmalarını işi yapacak olan müteahhitler seçiyorlardı. Bu bir kısır döngüydü. Yani siz yapı denetim firmanızı seçiyorsunuz müteahhit olarak, yapı denetim firması da geliyor sizi denetliyor müteahhit olarak. Siz müteahhitsiniz devamlı iş yapıyorsunuz, karşı tarafında ticari amaçlı kurulmuş bir yapı denetim sistemi içinde yer almasından dolayı o da iş alıp iş yapmak zorunda. Dolayısıyla karşılıklı bir ilişki gelişiyor zaman içinde. Bu ilişkide ahlaki ve teknik detayları öne çıkaran firmalar illa ki var. Bu genellenebilecek bir durum değil. Biz bu noktada uzun süre Yapı Denetim Kanununa itiraz ettik. Bir havuz sistemi oluşturulsun, bu havuz sisteminde kimse kimden iş alacağını bilmesin, fiyatı da sabitlensin, pazarlıklar ortadan kalksın dedik. Bu noktada yıllar sonra bir adım atıldı ama onda da şöyle bir sorun çıkıyor; yapı denetim firmaları İstanbul bütününde hizmet verdikleri için karşı taraftaki bir firmanın gelip de Silivri’de ufak bir villa projesinde yapı denetimliğini üstlenmesi maliyet olarak sıkıntı yaratıyor. Bunun da dikkate alınması lazım. Bölgelerin belki biraz daraltılması gerekebilir. Ama ben yapı denetim firmalarını genel anlamda sağlıklı buluyorum. Çok düşünülmeden herhâlde hareket ediliyor veya bazen geç kalınıyor. Dolayısıyla bu arada sıkıntılı yapılar ortaya çıkıyor. Bu da maalesef bizi çok fazla ileriye taşımaktan uzak kalıyor.

TURHAN ALYAKUT: Depremi konuşurken üzerinde durduğumuz önemli konulardan biri de Kentsel Dönüşüm. Sadece İstanbul için sormuyorum; İmar Barışı ya da Kentsel Dönüşüm, bir işe yaradı mı yani yapı stoku bu uygulamalar sayesinde yeterince iyileştirilebildi mi?

MUSTAFA YAZICI: İmar Barışı ve Kentsel Dönüşüm ayrı konular, ayrı değerlendirmek istiyorum. İmar Barışı çıktığı andan itibaren teknik kadrolar tarafından hiç çağdaş ve akılcı bulunmadı. Sıkıntıları çok fazlaydı. İmar Barışı bir çeşit imar affına denk geliyordu. İmar Barışı sürecinin de uzamasıyla bu arada kaçak yapıların yapılıp onlarında sanki eskiden yapılmış gibi devreye alınmasına bir zemin hazırladı. Böyle binalar da yapılmaya başlandı veya binaların üstüne katlar atılmaya başlandı. Bu sıkıntıyı hep beraber yaşadık. İmar Barışı’nda internet üzerinden başvuruda bulunuyorsunuz ve orada ‘Ben binamın güvenliğinin yerinde ve yeterli olduğunu mal sahibi olarak kabul ve beyan ediyorum’ diyorsunuz. Bu da çok sağlıklı değil. Mal sahibi değişik konularda ihtisas sahibi olabilir ama herkesin inşaatçı veya teknik eleman olması söz konusu değil. Zaten söz konusu olsa bile binanın deprem güvenliğinin araştırılması ayrı bir iş. Bu konuda mal sahiplerinden bu şekilde beyan istemek ve bu beyanı da kabul ederek binalarının kaçak katlarının da depreme dayanıklı olduklarını söylemeleri bizim açımızdan korkunç bir durum. Böyle birçok yapı şu an belki de iskan aldı, kat mülkiyetine geçti. Bunların akıbetini de deprem sırasında yaşayıp göreceğiz. Bence İmar Barışı tamamen yanlış bir uygulamaydı. Baştan itibaren tepki çekti ama maalesef uygulandı.

Kentsel Dönüşüme gelecek olursak; biliyorsunuz bu konuda çok fazla yol alamadık. Kentsel Dönüşüm’ün çıkış amacı tam olarak insanları tatmin etmedi. Bu konuya yakın çevreleri de tatmin etmedi. Sanki müteahhitlere iş kapısı açıyormuş izlenimleri uyandırdı. İtirazlar oldu. Mahkemeler yıllarca sürdü. Fikirtepe örneği ortada. Bu konu finansal anlamda çok fazla desteklenmedi. İlk başta çıkan yasada devlet tarafından Kentsel Dönüşüm yaptıracak bireylere sanki daha fazla imkan vardı ama bu finansal durumlarda gittikçe kısıtlandı. Silivri’deki bir işle ilgili bütün devlet bankalarını dolaştım. Devlet bankaları şu ana kadar Silivri’de Kentsel Dönüşüm kredisi kullandırmamışlar. Bu kredi çıkalı baya oldu. Şimdi burada ya bir talep eksikliği var ya verilen miktarda sıkıntı var ya finansal desteğin vadesinde bir sıkıntı var ya da kredi oranında bir sıkıntı var. Bu desteği çıkaranların oturup bir düşünmesi lazım. Kentsel Dönüşüme uğrayacak yapı mı yok? Bütün binalarımız sağlam mı ki insanlar başvurmuyorlar? Niye bu kredi kullandırılmıyor diye düşünmek gerekiyor.
Bu işin ciddi anlamda planlanması gerekiyor. Millet olarak devlet olarak İstanbul’da yaşayan halk olarak bir konsensüse varılıp ciddi anlamda finansal olarak desteklenmesi ve uygulamaya geçilmesi lazım. Bizim teknik anlamda bunu yapabilecek inşaatçı kadrolarımız var. Planlama, genel kabul ve finans ayağı desteklendiği andan itibaren çok kısa sürede daha güvenlikli binalarda oturma şansımız olacaktır.”
 
Yazıcı, 1 Şubat Cumartesi saat 13.30’da Silivri Belediyesi Önder Yılmaz Sahnesi’nde gerçekleştirilecek Deprem Çalıştayı’na tüm Silivrilileri davet ederek sözlerini noktaladı.
 
Haber : Batuhan GÜÇLÜ