İmamoğlu: 318 Binayı Yıkıp Kira Yardımı Yapacağız
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni çözüm önerilerini aktardığı basın toplantısı düzenledi. İstanbul’da 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır hasarlı bina bulunduğunu aktaran İmamoğlu, “Riskli yapısını dönüştürmek isteyen İstanbullular için, teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren ‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan bugüne kadar; 38 ilçe, 584 mahalle ve 127 bin 996 bağımsız birimi kapsayan 5 bin 452 başvuru aldık” bilgilerini paylaştı. İmamoğlu, KİPTAŞ’ın da tamamlanan projeleri yanında, 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10 bine yakın yeni konut yapımının devam ettiğini kaydetti. Tarama çalışmaları sonucu, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettikleri 318 bina çok ağır derecede çürük olduğunu tespit ettiklerini aktaran İmamoğlu, “Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3 bin 99 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm Daire’mizde bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı 1.150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız” ifadelerini kullandı.
Editör: Yaz Dostum
15 Ağustos 2022 - 13:41
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni çözüm önerilerini aktardığı basın toplantısı düzenledi. Sütlüce’deki Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen “İstanbul’un Yeni Çözüm Adımları” başlıklı toplantıda konuşan İmamoğlu, üzerinden 23 yıl geçen 17 Ağustos 1999 depremini tüm Cumhuriyet tarihinin en büyük trajedisi olarak niteledi.
“Büyük depremin üzerinden 23 yıl geçti ama biz, ülke olarak bu zamanı doğru kullanamadık” diyen İmamoğlu, “23 yılın 20 yılında hem İstanbul’u hem de Türkiye’yi yöneten anlayışın depreme hazırlık konusunu dönem dönem ciddiye aldı, ama ne yazık ki çoğu zaman o ciddiye alışın arka planında başka işlere öncelik verdiğini hep birlikte yaşadık. Örneğin; göreve geldiğimizde, önümüze konan veriler, İstanbul’da deprem durumunda yaklaşık 48 bin binada ağır ve çok ağır, 146 bin binada ise orta hasar yaşanabileceğini ortaya koyuyordu. Önümüze konmuş olan veri, son derece endişe vericiydi. Ama çok geçmeden detaylı bir çalışma yapınca gördük ki, bu rakamlar doğru değil. Yaptığımız tespitlerden sonra ağır hasar görebilecek binaların 1.8 kat, orta hasar görebilecek binaların ise 3.3 kat daha fazla olduğunu bize gösteren sonuçlar elde ettik” bilgilerini paylaştı.
“İSTANBUL’UN DEPREM RİSKİ İFADE EDİLENDEN ÇOK DAHA BÜYÜK”
İstanbul’un deprem riskinin bugüne kadar ifade edilenden çok daha büyük olduğunu vurgulayan İmamoğlu, konuya en başından beri ciddiyetle yaklaştıklarının altını çizdi. Ellerindeki rakamları, yaptıkları bilimsel çalışmalardan sonra revize ettiklerine dikkat çeken İmamoğlu, bu kapsamda İstanbul’un en doğru risk haritasını çıkardıklarını aktardı. “Deprem riskinin bizden önceki yönetimlerce ne kadar az ciddiye alındığının bir diğer kanıtını da kentsel dönüşüm uygulamaları gösteriyor” diyen İmamoğlu, slayt eşliğinde yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Bu konudaki yasal düzenlemelerin gerekçesi, deprem bölgelerindeki konut alanlarını güvenli hale getirmekti, değil mi? Peki gerçekte ne yaptılar? Bu slayttaki haritaya baktığınızda yapılanları görüyorsunuz: Sarı zeminde gördüğünüz alanlar, depremden sonra o tarihteki İBB yönetiminin Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’na (JICA) yaptırdığı bilimsel analizlerle ortaya çıkan, şehrin deprem riski yüksek alanlarını gösteriyor. Kırmızı çizili alanlar ise, iktidarın kentsel dönüşümle ilgili öncelikli alan ilan ettiği yerler. Yasa ve yönetmeliklerle deprem riskli alan ilan ettikleri yerlerin bu çalışmayla nasıl örtüşmediğini net olarak görüyorsunuz. Oysa kentsel dönüşümün öncelikle deprem riski taşıyan alanlarda olması gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş! Evet, ortada bir dönüşüm var ama bunun ne yazık ki depremle pek ilgisi yok. Başka türlü bir dönüşüm bu.”
“KARŞIMIZA TAM BİR YETKİ KARMAŞASI ÇIKIYOR”
“İstanbulluların güvenliğinden birincil derecede sorumlu belediye yönetimi olarak, şehrimizi deprem riskine karşı güçlendirmek istediğimizde, karşımıza tam bir yetki karmaşası çıkıyor” diyen İmamoğlu, “İstanbul’un imarıyla ilgili kararlarda etkili olan 24 kanun, 11 yönetmelik ve 19 kurum var” bilgisini paylaştı. İstanbul’u yönetmenin, şehri depreme hazırlamanın hem bütüncül bir iş hem de seferberlik işi olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Ama bu kadar mevzuatın, bu kadar kurumun uyum içinde nasıl çalışacağını gözeten yok. Yönetici insanlar istese bile, aslında bağlı oldukları sistem ve onları baskı altında tutan anlayış ne yazık ki bunu gerçekleştirme iradesini onlara vermiyor. Dahası; bunu isteyen de yok. Zira bu karmaşayı yaratan aklın, bu karmaşadan faydalanmaktan başka bir düşüncesi de yok. Örneğin; Avcılar’da aldığımız bir yıkım kararı, ta Ankara’dan, düğmeye basar gibi, anında bozulabiliyor. Daha yeni, Marmara Denizi’ndeki müsilajla mücadele için çıkarıldığı söylenilen ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilanı ve bu bölgedeki yetkiyi bakanlığa almaları, bunun bir başka örneği” dedi.
“PEKİ 3 YILDIR BİZ NE YAPIYORUZ?”
“Peki 3 yıldır biz ne yapıyoruz” diyen İmamoğlu, “Göreve geldiğimiz günlerde 17 Ağustos’un üzerinden 20 yıl geçmiş, deprem İstanbul’un gündeminden çoktan silinmişti. Sistematik olarak tahrip edilen, sırtındaki yük her geçen gün büyütülen İstanbul, 20 yıl önceki acıları hiç yaşamamış gibi, talan edilmekteydi. Bu yüzden ‘seferberlik’ anlayışıyla harekete geçtik. Hükümete, devletin ilgili kurumlarına defalarca çağrılarda bulunduk. Her toplantıda, ilgili siyasilere ve bürokratlara birlikte hareket etme talebimizi ilettik. Dedik ki; ‘İstanbul’un deprem riski, Türkiye’nin ulusal güvenlik meselesidir. Gerek sorunun büyüklüğünü, gerekse İstanbul’u aşan boyutlarını dikkate alarak beraber çalışalım. Kentsel dönüşüm meselesini asla ve asla siyasete alet etmeyelim’ dedik. Nasıl bir karşılık gördüğümüzü hepiniz biliyorsunuz” şeklinde konuştu. Depreme hazırlığın ancak bütüncül bir anlayışla, tam koordinasyon ve ortak akılla yapılabileceğine vurgu yapan İmamoğlu, şu bilgileri paylaştı:
“VATANDAŞLARIMIZA BİNALARIYLA İLGİLİ ŞEFFAF VE AÇIK BİLGİ VERDİK”
“Bu bütüncül yaklaşımı oluşturabilmek için şu ana kadar çok sayıda aşamayı geride bıraktık. Bilim insanlarını ve kurum temsilcilerini bir araya toplayan ‘Deprem Çalıştayı’ yaptık. Çıktılarını ve çözüm yollarını, ilgili tüm paydaşlarla paylaştık. ‘Deprem Konseyi’ kurulmasını istedik. ‘Devletin tüm birimleri olarak bir araya gelelim, bir masa etrafında buluşup İstanbul’umuz için seferber olalım’ dedik. 2018’de yapılmış sınırlı çalışmayı ileriye taşıyarak, bina incelemelerini tüm kente yaydık. ‘Hızlı Tarama Yöntemi’yle bina analizleri yaptık. Vatandaşlarımıza binalarıyla ilgili şeffaf ve açık bilgiyi verdik. İlçe risk analiz kitapçıkları çıkardık. 102 bin binayı ziyaret ettik, ama ne yazık ki vatandaşlarımız, 29 bin binayı incelemek için bize izin verdiler. Bu durum, vatandaşın deprem konusunda gerçeklerle yüzleşmek istemediğinin, bundan kaçtığının fotoğrafıdır. Vatandaş, kendini bu yasal yönetsel ve yönetim karmaşasında güvende hissetmiyor ve ‘Evim riskli çıkarsa’ korkusuyla, bizlere inceleme için izin vermiyor.”
“TOPLAMDA 600 BİNE YAKIN BİR PROBLEMLİ YAPI STOKUNDAN BAHSEDİYORUZ”
Deprem konusunda yürütülen politikaların, insanların meseleye ‘maddi değer’ odaklı bakmasına sebep olduğunu belirten İmamoğlu, “Bu bakış açımızı, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için değiştirmeliyiz. Ne yazık ki çıkan tablo, tahminimizin de üzerinde çıktı. İstanbul en doğru risk haritasını oluşturduğumuzda gördük ki; 2018’e göre, 2020’deki fotoğraf çok daha ağır. 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır hasarlı binamız var. Bu net. Toplamda 600 bine yakın bir problemli yapı stokundan bahsediyoruz. Burada bir çırpıda ifade ettiğimiz 600 bin yapıda, İstanbul’un çocukları ve aileleri yaşıyor. ‘Riski Yapılara İlişkin Plan Notu’ onayı ile mevcut plan koşullarında dönüşemeyen binaların, yapıldığı dönemdeki imar planına göre yeniden inşa edilebilmesinin önünü açtık. İstanbul’daki 36 ilçede yaklaşık 300 bin hektarlık alandaki yapılar uygulamadan yararlanabilecek. Bu plan notu, yıllardır İstanbul’da dönüşemeyen yapıların dönüşümünün önünü açmış, hızlı ve geçici bir çözüm haline gelmiştir. Çünkü tespitler, bize çok hızlı bir hamle yapmamız gerçeğini göstermiştir” diye konuştu.
“‘İSTANBUL YENİLENİYOR PLATFORMU’NU HİZMETE AÇTIK”
Kentin plan sorunu olan ve deprem riski öncelikli bölgelerinde bir plan seferberliği başlattıklarını söyleyen İmamoğlu, icraatlarını şu sözlerle özetledi:
“Yıllardır çözümsüz biçimde bekleyen, yüksek konut ve nüfusa sahip alanlarımızın planlarını yeniledik. Başta, çözümsüz ve tıkanmış olan plan sorunlarına ilişkin, 80 bölge planı hazırladık ve ilçelere gönderdik. 68 bölge için plan çalışmalarımız devam ediyor. Şunu da söylemeliyim ki, bu çalışmalar kendi alanında bir rekor. Deprem konusu için bütüncül bir iş yapmak istiyorsanız, parsel bazlı riskli alan ilan edip, plan yapmazsınız. 40 yıldır imar sorunu bekleyen, yapı stoku çok kötü olan İstanbul’un genellikle yoksul alanlarını dert edinirsiniz. Riskli yapısını dönüştürmek isteyen İstanbullular için, teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren ‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan bugüne kadar; 38 ilçe, 584 mahalle ve 127.996 bağımsız birimi kapsayan 5.452 başvuru aldık. Bu başvurular, yaklaşık 500 bine yakın kişiyi ilgilendiriyor. İstanbulluları, evlerinin depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi sürecinde İstanbul Yenileniyor Platformumuza başvurmaya davet ediyorum. Lütfen bu konuyu önemseyin. Ve dönüşüm projeniz için platformumuza kaydolun. Belediyemizin iştiraki KİPTAŞ, son dönemde deprem konusunda önemli bir çıkış yaptı. Tamamlanan projeler yanında, deprem odaklı olarak toplamı 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10.000’e yakın yeni konutun yapımını sürdürüyor. Altını çizerek söylemek isterim ki, bu bir TOKi modeli değil. Yani fakirin elinden alıp, bir avuç zengine aktarmıyoruz. Tam tersine, dar gelirlinin deprem sorununu çözmeyi hedefleyen bir konut üretimi sistemini ortaya koyuyor.”
“BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIZ?”
“Bu anlattıklarım, pandemi ve ağır ekonomik kriz şartlarında türlü engellemelerle boğuşarak yaptıklarımızın özetidir” diyen İmamoğlu, “Karşı karşıya olduğumuz tehlike o kadar büyük ki; hiçbir belediye, hiçbir bakanlık, hiçbir sivil organizasyon tek başına bu tehlikeyi çözemez. Defalarca seslendirdiğim gibi, çok geniş bir iş birliğine ve tam bir ulusal seferberliğe ihtiyacımız var. İstanbul’un başka bir çözümü yok. Karşımızda her geçen gün büyüyen büyük deprem riski varken yılgınlığa, atalete düşemeyiz. Aksine; gerçekçi olacağız, hızlı olacağız, yaratıcı ve çözümcü olacağız” ifadelerini kullandı. İmamoğlu, bundan sonra yapacakları icraatları ise şöyle sıraladı:
“RİSKLİ BÖLGELERDE YAŞAYAN, ÖZELLİKLE KİRACI VATANDAŞLARIMIZA KİRA DESTEĞİ SAĞLAYACAĞIZ”
“Stok konut kullanımı konusunda adım atacağız. İBB’nin elindeki stok konutlarını, ‘Kentsel Dönüşüm Proje’ alanlarında kullanmak için yetki isteyeceğiz. Riskli bölgelerde yaşayan ve özellikle kiracı vatandaşlarımıza yönelik kira desteği sağlayacağız. Alacağımız kullanım yetkisiyle; satış karşılığı inşaat, kat karşılığı ve hasılat paylaşımı gibi usulleri kullanarak üreteceğimiz projelerin, birlikte veya ayrı ayrı değerlendirilmesini sağlayacağız. Bu yolla, dönüşüm sürecini destekleyecek adımları hızlandıracağız. Ancak bu tarihten sonra bazı adımları hızla atmak zorundayız. Ve en sondan, en dezavantajlı binalardan başlamak zorundayız. Tarama çalışmalarımız sırasında, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettiğimiz, öyle 318 bina var ki, hepsi çok ağır derecede çürük. Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3.099 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm Dairemiz’de bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı 1.1150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız. Yıl başına kadar, başta meclisimizden karar çıkararak, valiliğimizle iş birliği yaparak, bu süreci tamamlayacağız.”
“Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz ekonomik koşullar belli” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“AFETİN SİYASETİ OLMAZ, MÜCADELESİ OLUR”
“Ekonomik zorluklar ve yüksek faiz oranları, pek çok işletme için kredi bulma zorluğu demek. Kredi bulsanız da maliyeti çok yüksek. Bu nedenle günümüz koşullarında, şehrimizde her kademede deprem riskine karşı hazırlanmak için özel şartların oluşturulması şart. Bilhassa, bu iş için özel bir finans modelinin geliştirilmesi şart. Biz, işte tüm bu nedenlerle İstanbul’da tam yetkili bir ‘Deprem Konseyi’ kuralım demiştik? Görüyoruz ki, bu önerimiz savsaklanıyor. Oysa ki, 23 yılda geldiğimiz nokta ortada. 23 yılda ortaya konan hızla gidersek, İstanbul’u deprem riskine karşı koruyabilmek için bize 100 yıl yetmez. 100 yıl içinde de şimdi sağlam olan konutlarımızın büyük bölümü riskli hale gelir. O yüzden ana aktörün Şehircilik Bakanlığı’nın olmadığı, İstanbul’un deprem meselesini birinci elden çözecek, icra kabiliyeti yüksek bir kurul olarak ‘İstanbul Deprem Planlama ve İcra Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu duyuruypruz. Millet İttifakı ve altılı masanın gelecek yıl seçimlerden zaferle çıkmasıyla, İstanbul Deprem Konseyi’nin öncelikli olarak kurulması için çalışacağız. Afetin siyaseti olmaz, afetin mutlak mücadelesi olur. O mücadeleyi, kayıtsız-şartsız veriyoruz; vermeye devam edeceğiz. Kaybedecek vaktimiz yok, ama yapmamız gereken çok iş var. Fırsatçılığa, kentin talan edilmesine, kentsel dönüşüm ve depremle mücadele arkasında başka işler çevrilmesine de asla bu anlamda müsaade etmeyeceğiz. Hukuki tüm haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz.”
“Büyük depremin üzerinden 23 yıl geçti ama biz, ülke olarak bu zamanı doğru kullanamadık” diyen İmamoğlu, “23 yılın 20 yılında hem İstanbul’u hem de Türkiye’yi yöneten anlayışın depreme hazırlık konusunu dönem dönem ciddiye aldı, ama ne yazık ki çoğu zaman o ciddiye alışın arka planında başka işlere öncelik verdiğini hep birlikte yaşadık. Örneğin; göreve geldiğimizde, önümüze konan veriler, İstanbul’da deprem durumunda yaklaşık 48 bin binada ağır ve çok ağır, 146 bin binada ise orta hasar yaşanabileceğini ortaya koyuyordu. Önümüze konmuş olan veri, son derece endişe vericiydi. Ama çok geçmeden detaylı bir çalışma yapınca gördük ki, bu rakamlar doğru değil. Yaptığımız tespitlerden sonra ağır hasar görebilecek binaların 1.8 kat, orta hasar görebilecek binaların ise 3.3 kat daha fazla olduğunu bize gösteren sonuçlar elde ettik” bilgilerini paylaştı.
“İSTANBUL’UN DEPREM RİSKİ İFADE EDİLENDEN ÇOK DAHA BÜYÜK”
İstanbul’un deprem riskinin bugüne kadar ifade edilenden çok daha büyük olduğunu vurgulayan İmamoğlu, konuya en başından beri ciddiyetle yaklaştıklarının altını çizdi. Ellerindeki rakamları, yaptıkları bilimsel çalışmalardan sonra revize ettiklerine dikkat çeken İmamoğlu, bu kapsamda İstanbul’un en doğru risk haritasını çıkardıklarını aktardı. “Deprem riskinin bizden önceki yönetimlerce ne kadar az ciddiye alındığının bir diğer kanıtını da kentsel dönüşüm uygulamaları gösteriyor” diyen İmamoğlu, slayt eşliğinde yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Bu konudaki yasal düzenlemelerin gerekçesi, deprem bölgelerindeki konut alanlarını güvenli hale getirmekti, değil mi? Peki gerçekte ne yaptılar? Bu slayttaki haritaya baktığınızda yapılanları görüyorsunuz: Sarı zeminde gördüğünüz alanlar, depremden sonra o tarihteki İBB yönetiminin Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’na (JICA) yaptırdığı bilimsel analizlerle ortaya çıkan, şehrin deprem riski yüksek alanlarını gösteriyor. Kırmızı çizili alanlar ise, iktidarın kentsel dönüşümle ilgili öncelikli alan ilan ettiği yerler. Yasa ve yönetmeliklerle deprem riskli alan ilan ettikleri yerlerin bu çalışmayla nasıl örtüşmediğini net olarak görüyorsunuz. Oysa kentsel dönüşümün öncelikle deprem riski taşıyan alanlarda olması gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş! Evet, ortada bir dönüşüm var ama bunun ne yazık ki depremle pek ilgisi yok. Başka türlü bir dönüşüm bu.”
“KARŞIMIZA TAM BİR YETKİ KARMAŞASI ÇIKIYOR”
“İstanbulluların güvenliğinden birincil derecede sorumlu belediye yönetimi olarak, şehrimizi deprem riskine karşı güçlendirmek istediğimizde, karşımıza tam bir yetki karmaşası çıkıyor” diyen İmamoğlu, “İstanbul’un imarıyla ilgili kararlarda etkili olan 24 kanun, 11 yönetmelik ve 19 kurum var” bilgisini paylaştı. İstanbul’u yönetmenin, şehri depreme hazırlamanın hem bütüncül bir iş hem de seferberlik işi olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Ama bu kadar mevzuatın, bu kadar kurumun uyum içinde nasıl çalışacağını gözeten yok. Yönetici insanlar istese bile, aslında bağlı oldukları sistem ve onları baskı altında tutan anlayış ne yazık ki bunu gerçekleştirme iradesini onlara vermiyor. Dahası; bunu isteyen de yok. Zira bu karmaşayı yaratan aklın, bu karmaşadan faydalanmaktan başka bir düşüncesi de yok. Örneğin; Avcılar’da aldığımız bir yıkım kararı, ta Ankara’dan, düğmeye basar gibi, anında bozulabiliyor. Daha yeni, Marmara Denizi’ndeki müsilajla mücadele için çıkarıldığı söylenilen ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilanı ve bu bölgedeki yetkiyi bakanlığa almaları, bunun bir başka örneği” dedi.
“PEKİ 3 YILDIR BİZ NE YAPIYORUZ?”
“Peki 3 yıldır biz ne yapıyoruz” diyen İmamoğlu, “Göreve geldiğimiz günlerde 17 Ağustos’un üzerinden 20 yıl geçmiş, deprem İstanbul’un gündeminden çoktan silinmişti. Sistematik olarak tahrip edilen, sırtındaki yük her geçen gün büyütülen İstanbul, 20 yıl önceki acıları hiç yaşamamış gibi, talan edilmekteydi. Bu yüzden ‘seferberlik’ anlayışıyla harekete geçtik. Hükümete, devletin ilgili kurumlarına defalarca çağrılarda bulunduk. Her toplantıda, ilgili siyasilere ve bürokratlara birlikte hareket etme talebimizi ilettik. Dedik ki; ‘İstanbul’un deprem riski, Türkiye’nin ulusal güvenlik meselesidir. Gerek sorunun büyüklüğünü, gerekse İstanbul’u aşan boyutlarını dikkate alarak beraber çalışalım. Kentsel dönüşüm meselesini asla ve asla siyasete alet etmeyelim’ dedik. Nasıl bir karşılık gördüğümüzü hepiniz biliyorsunuz” şeklinde konuştu. Depreme hazırlığın ancak bütüncül bir anlayışla, tam koordinasyon ve ortak akılla yapılabileceğine vurgu yapan İmamoğlu, şu bilgileri paylaştı:
“VATANDAŞLARIMIZA BİNALARIYLA İLGİLİ ŞEFFAF VE AÇIK BİLGİ VERDİK”
“Bu bütüncül yaklaşımı oluşturabilmek için şu ana kadar çok sayıda aşamayı geride bıraktık. Bilim insanlarını ve kurum temsilcilerini bir araya toplayan ‘Deprem Çalıştayı’ yaptık. Çıktılarını ve çözüm yollarını, ilgili tüm paydaşlarla paylaştık. ‘Deprem Konseyi’ kurulmasını istedik. ‘Devletin tüm birimleri olarak bir araya gelelim, bir masa etrafında buluşup İstanbul’umuz için seferber olalım’ dedik. 2018’de yapılmış sınırlı çalışmayı ileriye taşıyarak, bina incelemelerini tüm kente yaydık. ‘Hızlı Tarama Yöntemi’yle bina analizleri yaptık. Vatandaşlarımıza binalarıyla ilgili şeffaf ve açık bilgiyi verdik. İlçe risk analiz kitapçıkları çıkardık. 102 bin binayı ziyaret ettik, ama ne yazık ki vatandaşlarımız, 29 bin binayı incelemek için bize izin verdiler. Bu durum, vatandaşın deprem konusunda gerçeklerle yüzleşmek istemediğinin, bundan kaçtığının fotoğrafıdır. Vatandaş, kendini bu yasal yönetsel ve yönetim karmaşasında güvende hissetmiyor ve ‘Evim riskli çıkarsa’ korkusuyla, bizlere inceleme için izin vermiyor.”
“TOPLAMDA 600 BİNE YAKIN BİR PROBLEMLİ YAPI STOKUNDAN BAHSEDİYORUZ”
Deprem konusunda yürütülen politikaların, insanların meseleye ‘maddi değer’ odaklı bakmasına sebep olduğunu belirten İmamoğlu, “Bu bakış açımızı, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için değiştirmeliyiz. Ne yazık ki çıkan tablo, tahminimizin de üzerinde çıktı. İstanbul en doğru risk haritasını oluşturduğumuzda gördük ki; 2018’e göre, 2020’deki fotoğraf çok daha ağır. 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır hasarlı binamız var. Bu net. Toplamda 600 bine yakın bir problemli yapı stokundan bahsediyoruz. Burada bir çırpıda ifade ettiğimiz 600 bin yapıda, İstanbul’un çocukları ve aileleri yaşıyor. ‘Riski Yapılara İlişkin Plan Notu’ onayı ile mevcut plan koşullarında dönüşemeyen binaların, yapıldığı dönemdeki imar planına göre yeniden inşa edilebilmesinin önünü açtık. İstanbul’daki 36 ilçede yaklaşık 300 bin hektarlık alandaki yapılar uygulamadan yararlanabilecek. Bu plan notu, yıllardır İstanbul’da dönüşemeyen yapıların dönüşümünün önünü açmış, hızlı ve geçici bir çözüm haline gelmiştir. Çünkü tespitler, bize çok hızlı bir hamle yapmamız gerçeğini göstermiştir” diye konuştu.
“‘İSTANBUL YENİLENİYOR PLATFORMU’NU HİZMETE AÇTIK”
Kentin plan sorunu olan ve deprem riski öncelikli bölgelerinde bir plan seferberliği başlattıklarını söyleyen İmamoğlu, icraatlarını şu sözlerle özetledi:
“Yıllardır çözümsüz biçimde bekleyen, yüksek konut ve nüfusa sahip alanlarımızın planlarını yeniledik. Başta, çözümsüz ve tıkanmış olan plan sorunlarına ilişkin, 80 bölge planı hazırladık ve ilçelere gönderdik. 68 bölge için plan çalışmalarımız devam ediyor. Şunu da söylemeliyim ki, bu çalışmalar kendi alanında bir rekor. Deprem konusu için bütüncül bir iş yapmak istiyorsanız, parsel bazlı riskli alan ilan edip, plan yapmazsınız. 40 yıldır imar sorunu bekleyen, yapı stoku çok kötü olan İstanbul’un genellikle yoksul alanlarını dert edinirsiniz. Riskli yapısını dönüştürmek isteyen İstanbullular için, teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren ‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan bugüne kadar; 38 ilçe, 584 mahalle ve 127.996 bağımsız birimi kapsayan 5.452 başvuru aldık. Bu başvurular, yaklaşık 500 bine yakın kişiyi ilgilendiriyor. İstanbulluları, evlerinin depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi sürecinde İstanbul Yenileniyor Platformumuza başvurmaya davet ediyorum. Lütfen bu konuyu önemseyin. Ve dönüşüm projeniz için platformumuza kaydolun. Belediyemizin iştiraki KİPTAŞ, son dönemde deprem konusunda önemli bir çıkış yaptı. Tamamlanan projeler yanında, deprem odaklı olarak toplamı 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10.000’e yakın yeni konutun yapımını sürdürüyor. Altını çizerek söylemek isterim ki, bu bir TOKi modeli değil. Yani fakirin elinden alıp, bir avuç zengine aktarmıyoruz. Tam tersine, dar gelirlinin deprem sorununu çözmeyi hedefleyen bir konut üretimi sistemini ortaya koyuyor.”
“BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIZ?”
“Bu anlattıklarım, pandemi ve ağır ekonomik kriz şartlarında türlü engellemelerle boğuşarak yaptıklarımızın özetidir” diyen İmamoğlu, “Karşı karşıya olduğumuz tehlike o kadar büyük ki; hiçbir belediye, hiçbir bakanlık, hiçbir sivil organizasyon tek başına bu tehlikeyi çözemez. Defalarca seslendirdiğim gibi, çok geniş bir iş birliğine ve tam bir ulusal seferberliğe ihtiyacımız var. İstanbul’un başka bir çözümü yok. Karşımızda her geçen gün büyüyen büyük deprem riski varken yılgınlığa, atalete düşemeyiz. Aksine; gerçekçi olacağız, hızlı olacağız, yaratıcı ve çözümcü olacağız” ifadelerini kullandı. İmamoğlu, bundan sonra yapacakları icraatları ise şöyle sıraladı:
“RİSKLİ BÖLGELERDE YAŞAYAN, ÖZELLİKLE KİRACI VATANDAŞLARIMIZA KİRA DESTEĞİ SAĞLAYACAĞIZ”
“Stok konut kullanımı konusunda adım atacağız. İBB’nin elindeki stok konutlarını, ‘Kentsel Dönüşüm Proje’ alanlarında kullanmak için yetki isteyeceğiz. Riskli bölgelerde yaşayan ve özellikle kiracı vatandaşlarımıza yönelik kira desteği sağlayacağız. Alacağımız kullanım yetkisiyle; satış karşılığı inşaat, kat karşılığı ve hasılat paylaşımı gibi usulleri kullanarak üreteceğimiz projelerin, birlikte veya ayrı ayrı değerlendirilmesini sağlayacağız. Bu yolla, dönüşüm sürecini destekleyecek adımları hızlandıracağız. Ancak bu tarihten sonra bazı adımları hızla atmak zorundayız. Ve en sondan, en dezavantajlı binalardan başlamak zorundayız. Tarama çalışmalarımız sırasında, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettiğimiz, öyle 318 bina var ki, hepsi çok ağır derecede çürük. Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3.099 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm Dairemiz’de bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı 1.1150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız. Yıl başına kadar, başta meclisimizden karar çıkararak, valiliğimizle iş birliği yaparak, bu süreci tamamlayacağız.”
“Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz ekonomik koşullar belli” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“AFETİN SİYASETİ OLMAZ, MÜCADELESİ OLUR”
“Ekonomik zorluklar ve yüksek faiz oranları, pek çok işletme için kredi bulma zorluğu demek. Kredi bulsanız da maliyeti çok yüksek. Bu nedenle günümüz koşullarında, şehrimizde her kademede deprem riskine karşı hazırlanmak için özel şartların oluşturulması şart. Bilhassa, bu iş için özel bir finans modelinin geliştirilmesi şart. Biz, işte tüm bu nedenlerle İstanbul’da tam yetkili bir ‘Deprem Konseyi’ kuralım demiştik? Görüyoruz ki, bu önerimiz savsaklanıyor. Oysa ki, 23 yılda geldiğimiz nokta ortada. 23 yılda ortaya konan hızla gidersek, İstanbul’u deprem riskine karşı koruyabilmek için bize 100 yıl yetmez. 100 yıl içinde de şimdi sağlam olan konutlarımızın büyük bölümü riskli hale gelir. O yüzden ana aktörün Şehircilik Bakanlığı’nın olmadığı, İstanbul’un deprem meselesini birinci elden çözecek, icra kabiliyeti yüksek bir kurul olarak ‘İstanbul Deprem Planlama ve İcra Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu duyuruypruz. Millet İttifakı ve altılı masanın gelecek yıl seçimlerden zaferle çıkmasıyla, İstanbul Deprem Konseyi’nin öncelikli olarak kurulması için çalışacağız. Afetin siyaseti olmaz, afetin mutlak mücadelesi olur. O mücadeleyi, kayıtsız-şartsız veriyoruz; vermeye devam edeceğiz. Kaybedecek vaktimiz yok, ama yapmamız gereken çok iş var. Fırsatçılığa, kentin talan edilmesine, kentsel dönüşüm ve depremle mücadele arkasında başka işler çevrilmesine de asla bu anlamda müsaade etmeyeceğiz. Hukuki tüm haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz.”
YORUMLAR